Geldim, durdum, baktım...

Gerekli bir açıklama...

Bu blog, zamanında çeşitli metrukelerde ve üniversite arşivlerinde Dr. Durmuş Bakar’ın makale ve değinilerine rastlayıp da, okumaktan hoşlanmış bir grup öğrencinin, boş durmaktan sıkıldıkları bir an verdikleri kararla yayına girmiştir. Yayıncılar, Dr. Durmuş Bakar’dan izin almamış olduklarını alenen beyan ederler. Dr. Bakar, uzun yıllar yaşadığı ABD'den, “Neo-sol: Ideoloji ve Tipoloji” başlıklı Uluslararası Sosyoloji Semineri’ne sunacağı bir tebliğle ilgili araştırma/gözlem yapmak üzere ülkesine döndü. Ve basireti bağlandı, kaldı. Dr. Durmuş Bakar’ın tebliğe ilişkin notları (ki, yazı listesinde “Gözlem Güncesi” adıyla yer alıyor), ülkesine yerleşmeye karar vermesiyle yarıda kesiliyor. Süregelen gözlemleri ise, ayrı makaleler halinde, çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı... Bu blog çalışması, öncelikli olarak, Durmuş Bakar’ın 90’lı yılların sonuna doğru kaleme alınmış yazılarını ve notlarını aktarmayı ve eğer kendisine ulaşılabilirse ve yeni yazıları varsa, onları da talep ederek bu siteye eklemeyi hedefliyor. Bu nedenle, okuyanlar, anlatılanlardaki tarih dilimini gözden kaçırmamalıdır...

15 Haziran 2012 Cuma

03:39 • Dr. Durmuş Bakar | , , ,    

Şu aralar gündeme gelen satanizm üzerine yazmak için yanıp tutuşmakla birlikte, daha önce size söz verdiğim gibi Bayram Abi’yi anlatacağım. Nasılsa şeytani mevzular daha sürüp gideceğe benzer, bir yerinden yakalarım...
Şimdi bu Bayram Abi, boyu karışla eni parmakla ölçülecek ebatta bir adamcağız. Ama, o kurt saldırısından korkan kuzular gibi toplaşılmış meydanda etrafında öyle bir hale örmüş ki, dev gibi bir adam olduğuna yemin etseniz başınız ağrımaz.
Felsefe tarihinde kayıtlı “bilmek, egemen olmaktır” sözü, ne doğruymuş meğer. Ben biraz yabani yaradılışlı olduğumdan, pek tanımam konu komşuyu, ama, herkesin atfettiği bir bilgelik olduğuna göre, vardır bir kerameti diye, merakla bakıyorum. Deniz gören bir tepedeyiz. Laf lafı açmış, ‘deprem tsunami yaratırsa sular bize ulaşır mı’ya varmış. Olur a, maksat oyalanmak, ıvır zıvır da konuşulur elbet. Her iş bitti de, sular altında kalır mıyız endişesi eksik kaldı yani. Hafif sırıtarak bakıyorum etrafıma. Ama bir anda, bunun gerçek bir sorun olarak kafaları meşgul ettiğini kavradım. “Hukuk doçenti” komşum, Bayram Abi’ye dönüp, “Biz ne kadar yüksekteyizdir şu an denizden” diye, ciddi ciddi sorunca... Bu soruya muhatap her faninin yapacağı şey, şöyle bir aşağıları süzüp, göz kısarak, dudak büzerek, “valla ne biliim” tonlaması da içeren bir sesle bir tahmin sallamaktır. Hatta, önce atılıp, metre değil de litre olarak bir rakam söyleyeyim, espri olsun, ben de mahallenin delisi gibi bir köşede oturuyor olmaktan çıkayım diye de geçti aklımdan. İyi ki yapmamışım. Bayram Abi, topografya çıkarırcasına dolaştırdı bakışlarını etrafta. “Şimdi”, dedi, “şöyle söyleyeyim”... (Bu adamın neresinden çıkar o kan donduran ses, bilinmez. Öyle bir etki yaratıyor ki, söyleyeceği şeylerle, tüm bilinemezler açılacak, tüm sırlara vakıf olacağız...) “Biz... elektrik kablosu döşerkene... bir metrelik... kablo... (üç noktalı yerlerde uzun esler veriliyor, huşu içinde salınılıyor, dinleyenlerin ağızları biraz daha açılıyor) on metre... eder. Şu iki direk... arasını alalım... kaç metredir... elli diyelim... kablo hesabı.. denizle aramız... yüzelli metre var...” Ulan bu nasıl hesap? Sayılan öğelerin hangisi hangisini bağlıyor da.. yani.. nedir? Sağa sola bakınıyorum, herkeste tatmin olmuş yüz hatları var.
“Tsunami çıkar mı abi buraya?” Tüh, rezil doçente bak sen. Yahu bu adam o lafı daha önce duymuş mudur! Cevap: “Yok yok...” Aaa, rahatladı millet. Kardeşim, o ne karizmaymış. Ya da, korku insanı ne hale düşürürmüş de, deli saçmasından medet umdururmuş. Ya adam, “valla bir dalga gelse bizi götürür” dese ne olacaktı? İkisi de eşit ihtimaldi yani, aklına böyle bir cevap da esebilirdi. Kitle psikolojisi bu işte. Birkaç aklıevvel, boş nutuklarla yığınları nasıl peşine takıyor sanıyorsunuz. Aha böyle. Tutup, mini ölçeklemeden hareketle daha gerçekçi bir rakım hesabı çıkarmaya, tsunami olasılığının neden olmadığını bilimsel temelde anlatmaya kalksanız, Bayram Abi’nin karizması yanında hava civa kalır sizinkiler.
“Deprem gecesi naaptın Bayram Abi?” “Çok... sallandım...” Burada, üzerinde oturduğu sağ ayağını, sol ayağıyla değiştiriyor sandalyede. “Tespih çektim... O zaman.. bir şey olmaz...” Hay Bayram Abi hay... Bir kişi de çıkıp, e, git eve tespih çek, şimdi niye sokaktasın diyemedi ya, helal olsun... Doçentin tespihi de oltu taşındanmış, bu vesileyle onu gördük... Bu böylece kalabilirdi belleğimde, uzatma elektrik kablosuyla sokakta izlediğimiz televizyonda haberlere bakarken, güzel mahallelim, fısıltı gazetesine inanan insanlara verip veriştirmeseydi...

0 yorum:

Yorum Gönder