Geldim, durdum, baktım...

Gerekli bir açıklama...

Bu blog, zamanında çeşitli metrukelerde ve üniversite arşivlerinde Dr. Durmuş Bakar’ın makale ve değinilerine rastlayıp da, okumaktan hoşlanmış bir grup öğrencinin, boş durmaktan sıkıldıkları bir an verdikleri kararla yayına girmiştir. Yayıncılar, Dr. Durmuş Bakar’dan izin almamış olduklarını alenen beyan ederler. Dr. Bakar, uzun yıllar yaşadığı ABD'den, “Neo-sol: Ideoloji ve Tipoloji” başlıklı Uluslararası Sosyoloji Semineri’ne sunacağı bir tebliğle ilgili araştırma/gözlem yapmak üzere ülkesine döndü. Ve basireti bağlandı, kaldı. Dr. Durmuş Bakar’ın tebliğe ilişkin notları (ki, yazı listesinde “Gözlem Güncesi” adıyla yer alıyor), ülkesine yerleşmeye karar vermesiyle yarıda kesiliyor. Süregelen gözlemleri ise, ayrı makaleler halinde, çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı... Bu blog çalışması, öncelikli olarak, Durmuş Bakar’ın 90’lı yılların sonuna doğru kaleme alınmış yazılarını ve notlarını aktarmayı ve eğer kendisine ulaşılabilirse ve yeni yazıları varsa, onları da talep ederek bu siteye eklemeyi hedefliyor. Bu nedenle, okuyanlar, anlatılanlardaki tarih dilimini gözden kaçırmamalıdır...

14 Haziran 2012 Perşembe

19:48 • Dr. Durmuş Bakar | , , ,    
Zaman zaman, eski fotoğrafların yer aldığı albümleri karıştırmaktan kim hoşlanmaz ki? Geçen gün, yıllar öncesinden kalma bir fotoğrafıma bakarken, iyi niyetli densizlikleri düşündüm...
Yurtdışından bir izin dönüşümde, ilk gençlik yıllarımın arkadaşlarıyla, her zaman gittiğimiz çay bahçesinde buluşmuştuk. Bu buluşmanın iki gün öncesinde de, bazı bürokratik işlemler için gerekli vesikalık çektirmek için, yine beni çok eskiden tanıyan Erzurumlu bir fotoğrafçının stüdyosuna uğramıştım. Neyse, arkadaşlarla sohbet ediyorduk. Ama, benim çalımımdan geçilmiyor tabii.
Arkadaşlar da aralarından benim gibi bir cevher çıkarmanın yarı kıvancı yarı hasetiyle ağzımın içine düşercesine anlattıklarımı dinliyorlar... Bir ara, fotoğrafçının çırağı geldi masamıza ve ustasının selamını söyleyerek, vesikalıkların içinde olduğu zarfı ve ayrı olarak da, gururla, mütebessim bir halde, vesikalıklardan büyütülmüş kartpostal ölçüsündeki fotoğrafımı uzattı. Masadan kahkahalar yükseldi. Ben, bir kalbin içindeyim. Çok teşekkür ettim, ustasının, artık büyük adam olmuş eski tanıdığına bu güzel jesti için. Bu teşekkür, aynı zamanda, masada süren egemenliğimin bitişini ilan etmem oldu. Daha doğrusu, egemenlik alanım değişti, masanın komik unsuru olarak seçkin konumumu sürdürdüm.

Vardır böyle şeyler. Sizi son derece güç duruma düşürmelerine karşın, iyi niyetlerinden dolayı gözünüzü yaşartacak insanlar hep bulunur çevrenizde. Şu, kimkime dumduma ortamda ne iyi ki mi demeli, başınıza gelenlere bakıp ne yazık ki mi demeli, bilemiyorum.
Hani vardı ya, kendinden kırışık kumaşlı gömlekler yeni yeni piyasaya çıktığında, kendime üç ayrı renkte almıştım. İlk giydiğimde, artık temizlikçim olmaktan çıkıp teyzem olmuş Ferhunde Hanım, bir ağıt tutturmuştu ki, demeyin gitsin. Ah, benim mürüvvetimi göremeden ölecekmiş, halbuki evde bir kadın olsa, ben böyle kırış kırış gömlekle mi gezermişim; anacığım bu halimi görse ne dermiş... Bir türlü anlatamadım, bunun gömleğin özelliği olduğunu. Ben evde yokken, sen gömleklere bir giriş. Be kadın, nasıl yaptın nasıl ettin de, çarşafa çevirdin canım şeyleri! Eline sağlık dedim tabii...
Hay Allah, ne yapar şimdi, hayatta mıdır acaba Ferhunde Hanım.
Bu gömlek olayının üzerinden çok geçmeden de, Hatay’dan binbir rica getirttiğim, yapılması pek zahmetli, sürk adlı küflenmiş peynirimi, bozulmuş olduğu gerekçesiyle çöpe atmıştı. Bitecek korkusuyla gıdım gıdım yediğim biricik mezeme içim yandıysa da, yanağından bir makas aldım.
Ama, bir şair büyüğümün, eliyle yazıp armağan ettiği, çerçeveletilmek için masamın üzerinde bekleyen şiirin yer aldığı kâğıdı, arka yüzüne beni arayanları not almak için mahvetmesini kabullenemedim. “Yazarken, kalem bu kadar bastırılmaz” diye çıkıştım.
Bir eski fotoğraf, neler düşündürdü, bakar mısınız...
Claudia ile atışmıştık biraz. Hafif alkol aldı mı, dengesini sağlamakta zorlanır. Bu son cümledeki bilgi çok önemli. Bizim atıştığımızı gören değil de sezen bir dostumuz, ille gidip birşeyler yiyelim diye tutturdu. Yahu istemez! Yok, iyi niyetli ya, dostlarının atışmasına üzülmüş ya, üstüne basılmış ciklet gibi yapışıp sünüyor böyle durumlarda dostlar. Gittik, kırmamak için. Atışmamız iki misline çıktı alkolle ve restoranın merdivenlerini kısa yoldan indi Claudia. Şimdi, bacağı alçıda oturuyor karşımda. Ben albüm karıştırıyorum. Küsüz...

0 yorum:

Yorum Gönder